Alejandro Trevino'ın "İmplant Tedavisinde Genel Risk Faktörleri ve Kontrendikasyonları" başlıklı ITI Akademi Öğrenme Modülüne Hoşgeldiniz.

İmplant tedavisi, kısmi ve tam dişsiz hastaların rehabilitasyonu için seçmeli bir tedavi yöntemidir. Bu nedenle tedavi, bireyi riske atmamalı veya olası kontrendikasyonlar dikkate alınmadan gerçekleştirilmemelidir. Bu modül, implant tedavisiyle ilişkili olarak hem sistemik hem de lokal risk faktörlerini ve ayrıca implant yerleştirilmesine ilişkin göreceli ve mutlak kontrendikasyonları tanımlayacaktır.

Bu ITI Akademi Modülünü tamamladıktan sonra şunları yapabilmelisiniz: İmplant tedavisine ilişkin risk faktörü ve kontrendikasyon terimlerini tanımlayabilmeli; implant tedavisi ile ilişkili sistemik risk faktörlerini tanımlayabilmeli; implant tedavisi ile ilişkili lokal risk faktörlerini tanımlayabilmeli; ve implant tedavisi için göreceli ve mutlak kontrendikasyonları gösterebilmelisiniz.

Risk faktörü, bir bireyin hastalık, yaralanma veya enfeksiyon geliştirme olasılığını artıran herhangi bir niteliği, özelliği, değişkeni veya maruz kalmasıdır. Risk faktörleri ayrıca sistemik risk faktörlerine ve lokal risk faktörlerine ayrılabilir.

Sistemik risk faktörleri çoklu organları, sistemleri, dokuları veya tüm vücudu etkiler. Öte yandan, lokal bir risk faktörü vücudun bir sisteminden veya belirli bir bölgesinden kaynaklanır veya bu alanla sınırlıdır. İmplant tedavisi bağlamında, sistemik risk faktörlerinin örnekleri sigara içme ve kanama bozukluklarıdır, halbuki lokal risk faktörü, hastanın ağzıyla sınırlıdır, örneğin yetersiz ağız hijyeni veya lokal enflamatuar durum gibi olacaktır.

Kontrendikasyon, hastanın cerrahi işlemi tavsiye edilmez hale getiren herhangi bir durumu olarak tanımlanır. Kontrendikasyonlar tıbbi, psikolojik veya sosyal olabilir. İmplant tedavisi için kontrendikasyonlar göreceli ve mutlak kontrendikasyonlara ayrılabilir. İkisi arasındaki ayrım göründüğü kadar net değildir. Bununla birlikte, bir dizi göreceli kontrendikasyon veya mutlak bir kontrendikasyon tedavi planını etkileyecektir.

Göreceli bir kontrendikasyon, implant tedavisini engelleyen veya engelleyemeyen herhangi bir tıbbi neden, durum, klinik semptom veya koşuldur; komplikasyon riskini artırır. Mutlak bir kontrendikasyon, çok zorlayıcı veya makul bir koşul altında implant tedavisinin tavsiye edilemeyeceği kadar yüksek risk taşıyan herhangi bir tıbbi neden, durum, klinik semptomdur.

Dental implant tedavisinde çok az mutlak kontrendikasyon vardır; ancak, bazı durumlar tedavi başarısızlığı veya komplikasyon riskini artırabilir. Sistemik hastalık kontrolünün derecesi, hastalığın veya durumun kendisinden daha önemli olabilir ve bu nedenle implant tedavisinden önce kişisel tıbbi kontrol oluşturulmalıdır. Birçok hastada dental implantların fonksiyonel faydaları ve yaşam kalitesi üzerine etkisi, risklerinden ağır gelebilir.

Tanımlar, Önemli Öğrenme Noktaları: Risk faktörü, bir bireyin bir hastalık, yaralanma veya enfeksiyon gelişme olasılığını artıran herhangi bir niteliği, özelliği, değişkeni veya maruz kalmasıdır. Risk faktörleri sistemik ve lokal olarak ayrılabilir. Kontrendikasyon, hastanın cerrahi işlemini tavsiye edilemez hale getiren herhangi bir durumudur (tıbbi, psikolojik veya sosyal). Kontrendikasyonlar göreceli ve mutlak olarak ayrılabilir.

Aşağıdaki slaytlarda, implant tedavisinden önce tanımlanması gereken sistemik risk faktörleri açıklanacaktır. Kapsamlı bir tıbbi öykü veya anamnez sırasında hastalar bu faktörler açısından değerlendirilmelidir. Bunlar immün yetmezlik, immünsüpresif ilaçlar, kanama bozuklukları, kemoterapi, radyasyona maruz kalmış kemik, osteoporoz, kontrol altında olmayan diyabet ve ağır sigara içme öyküsüdür.

İmmün yetmezliği olan bir hasta, bağışıklık sisteminin enfeksiyonla savaşma yeteneğinin tehlikeye girdiği veya bulunmadığı bir durumdadır. Bu hastaların 'immün yetmezliği' olduğu söylenir. Gelişmiş ülkelerde, obezite, alkolizm ve uyuşturucu kullanımı zayıf bağışıklık fonksiyonunun yaygın nedenleridir. Bununla birlikte, yetersiz beslenme ise gelişmekte olan ülkelerde immün yetmezliğin en yaygın nedenidir.

Romatoid artrit gibi kronik durumlar için uzun süreli kortikosteroid gibi bazı ilaçların kullanımı implant tedavisi için bir risk oluşturur. Kortikosteroid'in yan etkileri azalan kemik yoğunluğu ve immünsupresyonu içerir. Sonuç olarak, kortikosteroidlerin kullanılması implant osseointegrasyonunu ve implant çevresi dokuların iyileşmesini tehlikeye atabilir. Ayrıca, uzun süreli steroid tedavisi gören hastalar, travma, enfeksiyon ve cerrahiye yanıt olarak kortizol üreten adrenal korteksin baskılanmasını deneyimleyebilir. Bu hastalarda, dental implant cerrahisini de içeren stresli işlemler sırasında steroid takviyesi gerekebilir. Organ nakli geçirmiş hastalar uzun süreli, yüksek dozda immünosüpresif tedavi almış olabilir. Bu ilaçlar ameliyat sonrası enfeksiyon riskini artırır.

Diğer bir sistemik risk faktörü, hem patolojik hem de ilaca bağlı kanama bozukluklarıdır. 'Kanama bozuklukları' terimi, kanın pıhtılaşma yeteneğinin bozulduğu bir durum olan koagülopatinin neden olduğu bir grup durumu açıklar. Hastalarda ayrıca ilaca bağlı antikoagülasyon olabilir. Antikoagülan, kanın pıhtılaşmasını önleyen bir maddedir. Hastalara çeşitli kardiyovasküler durum veya iskemik atakları önlemek için antikoagülan ilaçlar reçete edilebilir. Kanama bozukluğu olan veya antikoagülan ilaçlar alan hastalar, kendiliğinden veya bir yaralanma veya tıbbi ve dişhekimliği işlemleri takiben ortaya çıkabilecek uzun veya aşırı kanama yaşayabilir.

Kemoterapi, malignitenin tedavisinde veya kontrolünde kimyasal ajanların kullanılmasıdır. Kemoterapi gören hastalarda, yara iyileşme kapasitesinin azalması nedeniyle implant yerleştirildikten sonra cerrahi sonrası komplikasyon gelişmesi riski vardır. Ayrıca, bazı kemoterapötik ajanlar, ağız kuruluğu, tat değişiklikleri, diş hassasiyeti, dişeti kanaması, mukozal ülserasyonlar, hemorajik mukozitis ve herpetik, bakteriyel veya fungal enfeksiyonlar dahil olmak üzere önemli klinik ağız içi yan etkilere sebep olur.

Işın tedavisi almış hastalarda osseointegre implantların daha yüksek başarısızlık oranını gösteren bilimsel kanıtlar vardır. Radyoterapi, doku yıkımı ve kronik iyileşmeyen yaraların gelişmesi ile seyreden damarsal fibrozis ve trombozu uyarabilir. Uzun vadeli risk daha yüksek başarısızlık oranları iken, eşzamanlı risk osteoradionekrozdur. Bu nedenle, ışınlanmış kemik, implantın yerleştirilmesi için bir risk faktörü olarak görülmeli ve radyoterapiden sonra yeterli bir bekleme süresi önerilmelidir; alternatif olarak, yara iyileşmesini ve osseointegrasyonu iyileştirmek için implant yerleştirilmeden önce bir dizi hiperbarik oksijen tedavisi reçete edilebilir.

Osteoporoz, kemik kütlesinde genel bir azalma ile karakterize bir durumdur. Osteoporotik hastalar yüksek periodontal hastalık riski altındadır ve periodontitisli hastalar çene osteonekrozu (ONJ) açısından daha yüksek risk altındadır. Osteoporotik hastalarda periodontal müdahale ve hastalığın önlenmesi şarttır. Osteoporoz'un kendisi komplikasyon riskini önemli ölçüde artırmaz; bununla birlikte, osteoporoz, tipik olarak oral bisfosfonatlar veya daha az yaygın olarak yıllık intravenöz bisfosfonatlar gibi antirezorptif ilaçlar ile tedavi edilebilir. Bu ilaçlar, kemiğin kendini yeniden şekillendirme yeteneğini olumsuz yönde etkiler, bu nedenle hasta oral bifosfonat ile uzun süreli tedavi görüyorsa, implantın yerleşiminden sonra bozulmuş kemik iyileşmesi riski vardır. Çenelerin ilaçla ilişkili osteonekrozu veya MRONJ'in hakkındaki 2014 makalelerinde, Amerikan Oral ve Maksillofasiyal Cerrahlar Birliği, oral bisfosfonatlara maruz kalan hastalar arasında implant yerleştirilmesinden sonra MRONJ riskinin diş çekimi sonrasına benzer olduğunu tahmin etmektedir ( %0.5).

Diyabet, vücudun insülin üretme ve/veya kullanma yeteneğindeki bozukluklardan kaynaklanan yüksek kan şekeri seviyeleri ile karakterize metabolik bir hastalıktır. Diyabet tüm vücudu etkiler ve oral etkileri arasında ağız kuruluğu, artan tükrük glikoz seviyeleri, artan çürük ve periodontal hastalık görülme sıklığı bulunur. Zayıf glisemik kontrol ve implant başarısızlığı ile ilgili sorulara rağmen, zayıf glisemik kontrolü olan hastalar postoperatif enfeksiyonlara karşı artan duyarlılık ile ilişkilendirilmiştir.

Literatür, sigara kullanımını dental implantların başarı oranını etkileyen önemli risk faktörlerinden biri olarak göstermektedir. Bazı çalışmalar, sigara kullananlarda implantın başarısızlık oranının kullanmayanlara göre iki kattan fazla olduğunu bildirmektedir. Sigara kullanımı, implantın yerleştirilmesinden sonra daha fazla marjinal kemik kaybı ve peri-implantitis görülme sıklığında artış ile ilişkilidir. Sigara kullanımı ayrıca kemik greftleri için daha düşük başarı oranları ile ilişkilidir. Aşırı sigara kullanımının dental implantların uzun süreli prognozunu olumsuz etkilediği gösterilmiştir.

İmplant Terapisi ile İlişkili Sistemik Risk Faktörleri, Önemli Öğrenme Noktaları: İmplant adayları, kapsamlı bir tıbbi öykü sırasında sistemik risk faktörleri açısından değerlendirilmelidir. Sistemik risk faktörleri şunları içerir: immün yetmezlikler, immünosüpresif ilaçlar, kanama bozuklukları, kemoterapi, baş ve boyun radyoterapisi, osteoporoz ve bisfosfonat kullanımı, diyabet ve sigara içme.

Bir sonraki slayt serisi, implant tedavisinden önce tanımlanması gereken lokal risk faktörlerini ana hatlarıyla açıklayacaktır. Hastalar tıbbi ve dental öykü ve klinik muayene sırasında bu faktörler açısından değerlendirilmelidir. Lokal faktörler kötü ağız hijyeni, periodontal hastalık, oral mukoza hastalıkları ve bruksizmi içerir.

İmplant yerleştirilmesi için genel bir ön koşul, hastanın yeterli ağız hijyenine sahip olmasıdır. Klinik görüntü yetersiz ağız hijyeni düzeyini göstermektedir. Kötü ağız hijyeni ve mikrobiyal biyofilmin implant çevresi dokuların hastalığı ve implant kaybıyla ilişkili olduğuna dair önemli kanıtlar vardır. Hastanın ağız bakımını evde sağlama yeteneğinin kapsamlı olarak değerlendirilmesi çok önemlidir.

Periodontal hastalık, diş kaynaklı mikrobiyal biyofilme yanıt olarak dişleri çevreleyen dokularda meydana gelen enflamatuar süreci ifade eder. Bu enflamatuar sürecin başlaması, alveoler kemikte destek kaybına ve tedavi edilmezse diş kaybına neden olur. Periodontal hastalıklı dişler kaybedildiğinde, kalan alveolar kemik yüksekliği önemli ölçüde azalır. Bu, implantların yerleştirilmesi için mevcut kemik yüksekliğini sınırlayabilir. Klinisyenler, periodontal hastalık öyküsü olan hastalarda implantların yerleşimini planlarken dikkatli olmalıdır, çünkü kronik periodontitis nedeniyle kaybedilen dişlerin yerine yerleştirilen implantların daha düşük sağkalım oranlarına ve daha fazla biyolojik komplikasyona sahip olabileceğini gösteren kanıtlar vardır. Tedavi edilmeyen veya eksik tedavi edilen periodontal hastalık, peri-implant hastalığı ve implant başarısızlığı riskini artırır. Periodontal ceplerin, implantlara geçiş yapacak patojen rezervuarı olarak davranabileceğine dair kanıtlar vardır.

Oral mukoza hastalıkları arasında Sjoegren sendromu, epidermolizis bülloza ve liken planus bulunur. Çalışmalar, bu hastalıklardan etkilenen hastalarda implantlar için yüksek bir başarı oranı göstermiştir; bununla birlikte, bu hastalıkların ciddiyeti ve hastanın tıbbi komplikasyonları implant yerleştirilmeden önce değerlendirilmelidir ve hastalığın ve implantların durumunu izlemek için uzun süreli takip gereklidir. Ayrıca, oral mukoza hastalıkları, hastanın yeterli ağız hijyeni sağlama yeteneğini tehlikeye atabilir.

Bruksizm, uyku ve uyanıklık sırasında istemsiz ezme ve kenetleme ile karakterize edilen, yıpranma veya okluzal aşınma, periodontal travma ve ağrıya neden olan parafonksiyonel bir aktivitedir. Bruksizm, dental implantların ve protezlerin aşırı okluzal yüklenmesi için bir risk faktörü olarak kabul edilir, bu da vida gevşetme ve vida ve dayanak kırığı gibi mekanik başarısızlıklara ve protez kırığı veya seramik çatlaması gibi teknik komplikasyonlara yol açabilir.

İmplant Terapisi ile İlişkili Lokal Risk Faktörleri, Önemli Öğrenme Noktaları: İmplant adayları, kapsamlı bir tıbbi ve dental öykü ve klinik değerlendirme sırasında lokal risk faktörleri açısından değerlendirilmelidir. Lokal risk faktörleri şunları içerir: kötü ağız hijyeni, periodontal hastalık, oral mukoza hastalıkları ve bruksizm.

İmplant tedavisinde kontrendikasyonlar tartışmalıdır ve zamanla değişmektedir. Göreceli ve mutlak kontrendikasyonlar arasındaki ayrım zor olabilir. Bir hastadaki göreceli olan kontrendikasyonun, başka koşullar veya risk faktörleri varlığında, başka hastada mutlak bir kontrendikasyon olduğu düşünülebilir. En yaygın göreceli kontrendikasyonlar aşağıdaki slaytlarda ele alınacaktır.

İmplant planlanan bölgedeki yetersiz kemik hacmi günümüzde sadece göreceli bir kontrendikasyon olarak kabul edilmektedir, çünkü implant yerleştirilmeden önce veya aynı anda kemik arttırımı için bir dizi farklı rekonstrüktif teknik geliştirilmiştir. Hem dikey hem de yatay alveoler kemik eksikliklerini düzeltmek için cerrahi arttırım yapılabilir.

Periodontitis, implantlara olası çapraz enfeksiyona imkan verir. Aktif periodontitis bölgeleri, implant bölgelerini enfekte edebilen patojenik organizma rezervuarları olarak işlev görebilir. Hasta duyarlılığının sadece dişler çekildiği için değişmediğini ve bu nedenle implant tedavisinin sonuçlarına ilişkin risklerin dikkate alınması gerektiğini de belirtmek önemlidir.

Kural olarak, kalmış kökler implant yerleştirilmeden önce çekilmelidir. Bunun istisnası, kök çevresindeki dişeti ve kemik sağlığının sağlam olduğu durumlar olabilir. Bu gibi durumlarda, implant yerleştirildiği sırada kökün çıkartılması düşünülebilir.

İmplantlar enfekte olmayan bölgelere yerleştirilmelidir. Enfeksiyon, implantın kemik entegrasyonunu tehlikeye atabilir. Ayrıca, kronik endodontik enfeksiyonlar inflamatuar kemik erimesi ile sonuçlanır ve iyileştikten sonraki kemik hacmi bir implanta ev sahipliği yapmak için yetersiz olabilir. Planlanan implant bölgesine komşu olan dişler, implantı tehlikeye atabilecek endodontik patoloji ve diğer enfeksiyonlar açısından da değerlendirilmelidir.

Alkol ve uyuşturucu kullanımı, implant tedavisinin başarısı üzerinde etkili olabilir. Alkolizm, besin alımının zayıf olma olasılığını arttırır ve sonuçta vitamin ve mineral eksikliği, vücudun iyileşme yeteneğini azaltabilir. Ayrıca, alkol veya uyuşturucu kullanımı reçete edilen operasyon öncesi ve sonrası ilaçları etkileşime girebilir. Bu hastalar ayrıca opearasyon sonrası talimatlara ve evde bakım kurallarına uyum konusunda tutarsız olabilir.

Zihinsel veya psikolojik durumlarla yaşayan birçok birey var. Bu hastaları tedavi ederken, diş hekimi implant tedavisinin güvenli ve verimli uygulanmasına müdahale olabilecek davranışlarla karşı karşıya kalabilir. Bu tür bozukluklar uyum ile ilgili problemler de yaratabilir. Bu nedenle, psikolojik veya zihinsel bozukluk tanısı konan bir hastanın operasyon sonrası talimatlara uyup uymayacağını ve yeterli ağız hijyenini sürdürüp sürdüremeyeceğini değerlendirmek büyük önem taşımaktadır.

İmplantlar henüz tam iskelet olgunluğuna ulaşmamış çocuk ve ergenlere yerleştirilmemelidir. Ankiloz dişlere benzeyen dental implantlar, dentoalveoler gelişim sırasında sürmez veya hareket etmez. İmplant yerleşimi, önemli kraniyofasiyal büyüme durana kadar ertelenmezse, implantüstü protezler kapanışa gelmeyebilir. Büyüme ve gelişmeyi değerlendirmek için hem diş yaşı hem de iskeletsel olgunlaşmasına bakılmalıdır. Öte yandan, ileri yaş kontrendikasyon değildir. Bununla birlikte, yaşlı hastalar genellikle cerrahiyi kontrendike edebilecek bir dizi genel sağlık problemine sahip olabilirler.

Sonraki birkaç slaytta implant yerleşimi için mutlak kontrendikasyonlar tanımlanacaktır. Mutlak ve göreceli kontrendikasyonlar arasında geniş bir gri alan olabileceğini hatırlamak önemlidir, çünkü tıbbi olarak tehlike altındaki hastalarda implant tedavisini destekleyen kanıtlar sınırlıdır. Amerikan Anestezi Derneği tıbbi risk değerlendirmesi için ASA sınıflandırma sistemini geliştirmiştir. ASA 5 olarak sınıflandırılan hastalar ölüme yakındır ve ASA 6 olarak sınıflandırılan hastalarda beyin ölümü gerçekleşmiştir.

Çenelerin ilaca bağlı osteonekrozu veya MRONJ, bisfosfonatlar ile tedavinin nispeten nadir fakat potansiyel olarak ciddi bir komplikasyonudur. İntravenöz bisfosfonatlar ve diğer IV antiresorptif ilaçlar esas olarak kemik metastazı gibi kansere bağlı durumların tedavisinde kullanılır. 2014 makalelerinde Amerikan Oral ve Maksillofasiyal Cerrahlar Birliği, IV bifosfonatlara maruz kalan kanser hastalarının % 1.6 - 14.8'inde diş çekimi sonrasında MRONJ geliştiğini bildirmiştir. Dental implant yerleşimi ve antiresorptif ilaçlara maruz kalan hastalar arasında MRONJ gelişme riski bilinmemektedir, ancak diş çekimi ile ilişkili riskle karşılaştırılabilir olduğu düşünülmektedir. Bu nedenle, şu anda yüksek doz intravenöz bifosfonatlar ile tedavi edilen hastalar implant tedavisine aday değildir.

İmplantların yerleştirileceği alanda yüksek doz radyasyon alan hastalarda implant tedavisi de kontrendikedir. Aktif kemoterapi gören veya siklosporin gibi yüksek dozda immünosüpresif ajanlarla tedavi edilen hastalar da implant tedavisi gibi seçici işlemlere aday değildir. Bazı ciddi sistemik veya yaşamı tehdit eden hastalıklar, özellikle osteomalazi ve osteogenez imperfekta gibi kemik hastalıklar da implant yerleştirilmesi için uygun değildir. Dental implantların üretiminde kullanılan titanyum veya titanyum alaşımlarına karşı alerji son derece nadirdir, ancak bir alerjiden şüpheleniliyorsa daha fazla test gereklidir. Son olarak, hastanın şüpheli uyum eksikliğinin fiziksel, zihinsel veya duygusal yeteneklere bağlı olup olmadığı veya ilaç veya alkol bağımlılığı sonucu olarak hastanın ameliyat öncesi, sırası veya sonrası talimatlara uyma yeteneği veya isteği konusunda şüphe olduğunda yerleştirilmemelidir.

İmplant Tedavisinde Göreceli ve Mutlak Kontrendikasyonlar, Önemli Öğrenme Noktaları: İmplant adayları kontrendikasyonlar açısından değerlendirilmelidir. İmplant tedavisine kontrendikasyonlar tartışmalıdır ve zamanla değişmektedir. Göreceli kontrendikasyonlar şunları içerir: yetersiz kemik hacmi, periodontitis, kalmış kökler, lokal enfeksiyon, ilaç veya alkol kullanımı, psikolojik veya zihinsel bozukluklar ve yaş. Mutlak kontrendikasyonlar şunları içerir: ciddi sistemik hastalıklar ve intravenöz bisfosfonatların mevcut kullanımı.

Modül "İmplant Tedavisinde Genel Risk Faktörleri ve Kontrendikasyonları", Özet: İmplant tedavisine yönelik risk faktörleri ve kontrendikasyonlar arasındaki farkı bilmek ve komplikasyonları önlemek için bunları en baştan tanımlamak önemlidir. İmplant tedavisinde önemli bir görüş, risk altındaki hastaları başlangıçta tespit etmektir, çünkü hastalar genellikle tedavi protokolünü ve tedavi sonucu prognozunu etkileyen birden fazla risk faktörüne sahiptir. İmplant tedavisinde bir başka önemli görüş, tedaviden önce göreceli ve mutlak kontrendikasyonları tespit etmektir, çünkü bir dizi göreceli kontrendikasyon veya bir mutlak kontrendikasyon orijinal tedavi planının yeniden değerlendirilmesine yol açmaktadır.